SiYASETÇİ TÜRKİYE VE DÜNYAYI SÜREKLİ İZLEMELİ, KENDİNİ YENİLEMELİDİR

AKP’lilere basit bir işletmeyi bile teslim etmem
20 Eylül 2016

“Siyasetçi Türkiye ve dünyayı sürekli izlemeli, kendini yenilemelidir”

  1. ve 20. Dönem Hatay Milletvekili, 50. Hükümet Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nihat Matkap, siyasi hayatı boyunca asla inanmadığı bir şeyi kürsüde söylemediğini belirterek, “Siyasetçi kendi seçmen tabanına dayanmalı, talimatı ondan almalıdır. Belli lütuflarla bir yere gelirseniz üç-beş ay içinde unutulursunuz” diyor.

SÖYLEŞİ: ELİF ERDEM – FOTOĞRAFLAR: HASAN TÜFEKÇİ

Söyleşimize eğitim hayatınızdan ve mesleki faaliyetlerinizden başlayalım. Muhasebecilik mesleğinden siyasete geçişiniz nasıl gerçekleşti?

1952 yılında Antakya’da doğdum. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimimi Antakya’da tamamladım. 1970 yılında Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi sınavlarını kazandım. O tarihlerde futbol merakım vardı. Eskişehir’deki öğrencilik yıllarımda futbol oynadım. Birinci sınıftayken maç sırasında ayağım kırıldı ve üç-dört ay tedavi gördüm. O yıllarda siyasi çalışmalara da katıldım. Öğrenci hareketlerinde hep vardım. Okulu birincilikle bitirdikten sonra askere gittim. O tarihlerde Kıbrıs Barış Harekatı vardı. Bizden önce mezun olanlar hemen askere çağrılmıyordu, üstelik askerliğini kısa dönem yapıyordu. Biz hemen çağrıldık. Bizden öncekiler 16 ay askerlik yaparken biz teğmen olarak 18 ay askerlik görevimizi yerine getirdik. Askerlikten sonra hemen Hatay’a geldim ve mali müşavirliğe başladım.

12 Eylül 1980 darbesinin izleri kaybolmaya yüz tutunca mesleki örgütlenmeye gittik. O tarihlerde Hatay’da muhasebeciler adına bir dernek kurduk. O dernekte önce yöneticilik sonra başkanlık görevlerinde bulundum. Bu çalışmamız bütün Türkiye’de muhasebecilerin örgütlenmesine de vesile oldu. O yıllarda herkes muhasebeci olabilirdi. Berber olabilmek için bile kursa gitmek gerekiyorken ihtiyacı varken mali müşavirlik için hiçbir koşul yoktu. Vergi dairesi, “Ben muhasebecilik, mali müşavirlik yapacağım” yazılı bir dilekçeyle başvurursanız size mesleğe başlama izni veriyordu. Muhasebecilik mesleği böyle bir durumdaydı, hiç ele alınmamıştı. 1989 yılına doğru 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Yasası çıktı. Bu yasanın çıkması için yürütülen çalışmaların içindeydim. O tarihlerde Türkiye Muhasebeciler Birliği Derneği’nde de yer aldım. 1989 yılındaki belediye seçimlerinde herhangi bir görev istemeksizin çok aktif çalıştım. O tarihte Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) olarak Hatay’da belediye seçimlerini kazandık. Daha önce elektrik üretim amacıyla kurulan bir Hatay Belediyeler Birliği vardı. O dönem istemeden de olsa talepleri kıramayıp bu Birliğin başkanı seçildim. Aynı zamanda Hatay Muhasebeciler Odası Kurucu Başkanı’ydım.

1991 yılında SHP Hatay Milletvekili seçildiniz…

1991 yılında erken genel seçim kararı alınmıştı. Hatay’da yazıhanemdeydim. Her gün partili arkadaşlar gelip milletvekili adayı olmam konusunda ısrar ediyordu. Uzun süre direndim, daha sonra mecbur kaldım. Hatay’daki yoğunluğum bana yetiyordu ve milletvekilliğini hiç istemiyordum. O dönemde parti içinde ön seçim vardı. Parti sizi aday adaylığından adaylığa taşırsa bir de halka gidiyordunuz. Aday oldum ve tercihle seçildim. O dönemlerde milletvekili olmak için parti genel başkanıyla veya yöneticileriyle bir yakınlık içinde bulunmanız gerekmiyordu. Parti içi demokrasi tam işliyordu. İsteyen bir dilekçeyle başvurup “Aday adayıyım” diyebiliyordu. Şahsen Sayın Erdal İnönü ile Hatay’dan milletvekili adayı olduktan sonra tanıştım. SHP Genel Merkezi’nin yerini ilk kez milletvekili olduktan sonra öğrendim.

1991 yılında TBMM’ye milletvekili olarak geldiğimde önce Plan ve Bütçe Komisyonu’nda çalıştım. Bir süre sonra Sayın Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesinin ardından Sayın Erdal İnönü SHP Genel Başkanlığı’ndan ayrılma kararı aldı. Murat Karayalçın SHP Genel Başkanı oldu. 1993 yılında SHP’nin TBMM Grup Başkanvekilliği’ne seçildim. 1994 yılında da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na atandım. Hatırlanacağı gibi, 1995 yılında SHP ve CHP birleşti. Birleşik CHP’de seçimlere giderken yeniden CHP Grup Başkanvekilliği görevini üstlendim. 1995-1999 yıllarında Önder Sav ve Oya Araslı ile birlikte dört yıl bu görevi sürdürdüm. 1999 yılında ön seçim yapıldı, Hatay’da birinci oldum. O tarihte seçim bölgemizden 3 milletvekili çıkardık, fakat CHP Türkiye genelinde baraja takıldı. Bu sonuç üzerine Sayın Deniz Baykal istifa etti ve Sayın Altan Öymen CHP Genel Başkanı seçildi. O kurultayda Parti Meclisi’ne girdim ve Genel Sayman oldum. 2001’de olağanüstü kurultay yapıldı ve yeniden Parti Meclisi’ne seçildim, o ara parti içinde kimi anlaşmazlıklar yaşandı. Bunun üzerine 2002 yılında kurulan SHP’de yer aldım, 2009 yılında da ayrıldım. 2010’da yeniden CHP’de görev üstlendim. 2011 yılında Örgütten Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirildim. 2014 Kurultayı’nda yeniden Parti Meclisi’ne girerek Genel Başkan Yardımcısı oldum. 2015 Kurultayı’nda görev almadım. 1999 yılından sonra milletvekili seçilmedim ama Parti Meclisi Üyesi ve Genel Başkan Yardımcısı olarak hep görev üstlendim. Yıllar sonra ilk defa 6-7 aydır görevim yok. Yine de partiye katkı vermeye devam ediyorum. Önümüzdeki dönem referandum olursa çalışacağım, başka görevler olursa yine yapacağım. 

Milletvekilliği döneminizden unutamadıklarınız nelerdir?

Sayın Erdal İnönü 1993 yılında genel başkanlıktan ayrıldıktan sonra sade milletvekili olarak Meclis Genel Kurul Salonu’nun arka sıralarında oturmaya başladı. Grup Başkanvekili olarak bunu içime sindiremiyordum. Kendisine çok rica ettik ve ısrarımız üzerine ön sıralara geçti. Sayın İnönü, Genel Kurul Salonu’na çalışmaların başladığı saatte, tam 15:00’te gelir ve toplantının sona erdiği 19:00’a kadar kulise dahi çıkmadan konuşmaları takip ederdi. Daha sonra DYP-SHP Hükümeti döneminde kendisinden Dışişleri Komisyonu Başkanı olmasını rica ettik. Zorla kabul etti. Grup başkanvekilliği yaptığım tarihlerde bir gün Meclis çalışmaları devam ederken Sayın İnönü yanıma gelmiş. Çalışmanın yoğunluğuna dalmışım, o nedenle kendisini fark edemedim. Yanımda beklediğini görünce hemen ayağa kalktım. “Sayın Başkanım, Komisyon’a dış heyet gelmiş. Bana izin verir misiniz, gidip görüşeyim mi?” diye sorunca çok şaşırdım. O nezaket hep aklımda kaldı. Grup başkanvekilliğim süresince diğer partilerin grup başkanvekilleriyle çok saygılı bir diyaloğum oldu. Siyaset hayatım boyunca hep şunu yaptım; asla inanmadığım bir şeyi kürsüde söylemedim. Bir de DYP-SHP Hükümeti döneminde çok kriz yaşandı. Hemen hemen tamamının çözümüne katkıda bulundum. 

  1. Hükümet’te Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı göreviniz sırasında ön plana çıkan çalışmalarınız neler oldu?

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçem TBMM’den oy birliğiyle geçmişti. Çünkü bütün eleştirilere açıktım. Hepsine yürekli cevaplar vermiştim. Bu, siyasi hayatımda önemli bir anıdır. Bakanlığım sırasında kamu çalışanlarının sendikalaşması, iş güvencesi sözleşmesi çalışmalarımız oldu. Tüm sendikalarla çok iyi bir ilişkim vardı; onlara rağmen hiçbir bir adım atmadım. Sivil toplum örgütlerinin tümüyle de dayanışma içindeydim. Kararların tamamını tarafların katılımıyla almaktan yanaydım. O dönem siyasi gücü onlarla birlikte kullandık. Çünkü siyasi terbiyemiz bunu gerektiriyordu. Demokrasi sandıktan çıkınca tek başına karar alma sistemi değil, bir katılım rejimidir.

1991’den bugüne kadar SHP ve CHP’deki tüm genel başkanlarla çalışmak nasıl bir duyguydu?

Hepsiyle, hem de üst düzey görevlerle çalıştım. Benim gibi bir başka örnek olduğunu sanmıyorum. O dönemlerde parti içi ciddi çekişmeler vardı, ama o çekişmelerin içerisinde saygınlığı hiç yitirmeden hepsiyle iyi bir diyaloğum oldu. SHP-CHP birleşmesinin gerçekleştiği dönemde Çalışma Bakanı’ydım. Ciddi bir efor sarf ettim. Çünkü buna ihtiyaç vardı. Bugün de dahil, hep soldaki partilerin birlikteliğinden yana oldum. Erdal Bey çok farklıydı, Murat Bey çok dinamikti. Deniz Bey hakikaten siyasetin duayenlerinden. Altan Öymen bir bilgeydi ama tabii zor bir dönemde görev üstlendi. Kemal Bey’in dönemi daha zor. Şu an Türkiye’de rejim tartışmaları, referandum gibi konular var. Önerilen başkanlık modeli hayata geçerse bundan sonra Türkiye’de siyaset yaşamının konsepti bütünüyle değişecek. 

Size göre siyasetin olmazsa olmazı nelerdir? Bir milletvekili hangi niteliklere sahip olmalıdır?

Siyasetçi seçmen tabanına dayanmalı, talimatları oradan almalı. Siyasetçi inanmadığı bir düzenleme konusunda düşüncelerini açıkça parti yetkililerine anlatabilmeli. Sadece talimatla el kaldıran ve indiren bir milletvekilliği yapmamalı. Ayrıca sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri ve sendikalarla çok ciddi bir dayanışma içinde olmalı. Kendisini seçmenlerin bir parçası olarak görmeli ve kendini sürekli yenilemeli. Türkiye’yi ve dünyayı sürekli izlemeli, her fırsat bulduğunda kitap okumalı ve kendini geliştirmeli. 1990’lı yıllarda sağlık sistemimiz bu kadar gelişmiş değildi. Nezle, grip olan Ankara’ya gelerek tedavi olmak isterdi. Biz o dönemlerde seçmenin bu tür ihtiyaçlarını da karşılamak zorunda kalırdık, evimizde ağırlardık. Ayrıca o tarihlerde yol yapma, bir köye su götürme projesi dahi merkezî hükümetin yetkisindeydi. O yıllarda siyasetçinin işi çok zordu. Milletvekilliği ve bakanlık dönemimde Hatay’da üniversiteden havaalanına kadar önderliğini yaptığım pek çok yatırım oldu. Şimdi siyasetçinin işi çok daha kolay.  

Ülke gündemindeki konularla ilgili değerlendirmeleriniz nelerdir?

15 Temmuz darbe girişimi bu çağda içe sindirilebilir bir olay değil. Korkunç bir şey, yılların ihmali. Bir yandan ulusal birlik problemimiz var. Dış politikada sorunlarımız bulunuyor. Tüm bu sıkıntıların yanında başkanlık modeli gündeme geldi. Bu doğru bir model değil. Denetlemenin bütünüyle yok edildiği, 80 milyonla ilgili kararların bir kişiye tevdi edildiği bir model öneriliyor. Bunu şu anki Sayın Cumhurbaşkanı’yla ilgili söylemiyorum. Her siyasetçi için geçerli. Yönetiminize ne kadar çok kişi ve kurum katarsanız o kadar doğru karar alırsınız.

Siyaset dışındaki uğraşlarınız nelerdir?

Türkiye’yi ve dünyayı izliyorum. Meslektaşlarımla ilişkilerim devam ediyor. Siyasetin yine merkezindeyim. Zaten politikaya girdiğiniz zaman çıkamıyorsunuz. Görev yapmak için illa milletvekili olmanız gerekmiyor. Milletvekilliği, bakanlık yapan insanların görevleri bittiği zaman devletin muhakkak onların birikimlerinden yararlanması gerekir. Sosyal demokrat ve demokratik sol partilerin en çalkantılı dönemlerinde aktif siyasette bulundum. Bu yılların tamamında birlikteliğe önem verdim. Her dönemde önemli bir görev aldıysam bunun bir anlamı olmalı. Kendimi savurmadım, halkı temel alan bir siyaset yaptım. Birilerine dayanarak siyasette var olmadım. Gücü kendi birikimlerimden almaya çalıştım. Onun için her dönem görevde kalabildim. Yoksa belli lütuflarla bir yere gelirseniz üç-beş ay içinde unutulursunuz.